22 Şubat 2022 Salı

Muhtarlık Teşkilatının Kuruluşu Osmanlı’da İmar Meclislerinin Teşekkülü, Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye’nin Kuruluşu

                      

   

                                                    Mihriban KAYA


Modern bir kurumdur. II. Mahmut döneminde kurulduğu iddia edilir. Muhtarlık teşkilatının kurulmasından önce köy ve mahallelerde halk ile hükümet ilişkilerinde aracılık yapan kimselerin bulunduğu bunların “kethüda-ihtiyar” gibi adlarla anıldıkları bilinmektedir. Kırsal kesimlerde halkı Müslüman olan her köyde halkın katılımıyla birinci ve ikinci muhtar olmak  üzere iki kişi belirlenmiş bunlar hükümet onayını aldıktan sonra kendilerine verilen resmi mühürlerini alarak görevlerine başlamışlardır. “Tana Vilayeti Nizamnamesi”nin uygulamaya konulduğu 1864 yılı ve sonrasına kadar geçen sürede köylerde bu iki muhtardan başka imamlarında köy işlerinde kimi hizmetleri ifa ettikleri görülür.

Muhtarlık teşkilatı kurulurken seçimden çok atamanın geçerli olduğunu, muhtarların tayininde veya görevden alınmalarında mahalle veya köy halkının tercihleri ve yönelimleri göz önünde bulundurulmuştur.

Muhtarlık teşkilatı kurulmadan önce kimi köylerde halk muhtarın görevlerini üstlenen köy kethüdalarını veya ihtiyacını kendileri belirliyordu. 

İlk defa göreve gelen muhtarlardan olduğu gibi ; ölüm, acil, istifa vb. sebeplerden boşalan muhtarlıklar için de seçim yapılırdı. Bu seçimlerin sonucu kadı sicillerine kaydedilir aynı zamanda sancaktaki Defter Nazırlarına, Defter Nazırlarınca da İstanbul’daki Ceride Nezaretine bildirmesi gerekiyordu. Bu süreçte devlet hazinesinden muhtarlara bir ücretin ödenip ödenmediği bilinmemektedir. Muhtarlık kurumunun faaliyette geçmesinden Tanzimat’ın ilanına kadar geçen süre, sistemin yerleşmesi evresi niteliğini taşımakla birlikte daha çok yörenin ileri gelen ailelerinden kimselerin bu görevi fahri olarak üstlendikleri anlaşılmaktadır. Tanzimat ile birlikte devlet görevlilerine aylık bağlandığı için muhtarlarda bir ara memur olarak değerlendirilerek maaşa bağlanmak istenmişse de bunda başarı sağlanamamıştır. Özellikle muhtarlara ücret olarak ödenecek meblanın nasıl sağlanacağı köylere ne şekilde bölüştürüleceği konusunda daha önceden belirlenen yıllık bir ücretin köy bütçelerine eklenerek halkın gelirine göre bölüştürülüp düzenli vergilerle birlikte toplanması görüşü ağırlıktaydı. Köylerde muhtar ve ihtiyar heyetlerinin ikamet edebilecekleri ve görevlerini yerine getirebilecekleri iki oda bir sofadan ibaret bir dairenin yapılması isteği dile getirilmişti.

Dahiliye Nezareti bütün Vilayet ve Sancaklara birer tamim göndererek muhtarlıkla ilgili yöneticilerin ve ileri gelenlerin görüş ve düşüncelerini tespit etmeye çalışmış, ancak araya O. Dünya Savaşı’nın girmesiyle bu çalışmalar da anlaşıldığı kadarıyla bir sonuç alınamamıştır. 


2. Osmanlı’da İmar Meclislerinin Teşekküllü



Osmanlı İmparatorluğu 3 Kasım 1839’da ilan edilen Gülhane Hatt-ı Hümayun ilan yeni bir evreye girmiş, merkezileşme yolunda yeniden yapılanma süreci başlamıştı. Girişilen reform hareketleri hemen her alanda olmuş, merkezi hükümet ve taşra yönetimi baştan oluşturulurken; askerlik, hukuk, eğitim, maliye, sanayi ve bayındırlık alanlarında pek çok girişimler yapılmaya başlanmıştı.

Bu amaçla yapılan bir diğer önemli gelişmede 1845 yılında girişilmiş olan “İmar Meclisleri” uygulamasıdır. Bu yolla merkezî hükümet ve Tanzimat'ın uygulamasını yürüten Meclis-i Vala iki yönlü bir amaç gütmekteydi. İmar Meclislerinin kuruluşlarıyla ilgili ilk gelişmeler Meclis-i Vala'nın 1845 yılı açılış konuşmasında Abdülmecid'in direktifleriyle olmuştur.  Her yeni yılbaşı Muharrem ayında yapılan toplantılara Padişah ta katılıyor ve bir önceki yıl yapılanlar hakkında bilgi verdikten sonra gelecek yıl yapılması gerekenler hakkında isteklerini bildiriyordu. Bu amaçla Süleyman Paşa siyasetinde toplanan Meclis-i Vala'da yapılan toplantılarda Tanzimat reformlarının başarılı olabilmesi için özellikle uygulamaların yapıldığı bölgelerin sorunlarının bilinmesi gerekmekteydi. Böylece müslümanları ve gayrimüslim tebayı temsilen ikişer bölgesel temsilcinin İstanbul’a çağrılmasına karar vermişti. Böylece İmparatorluğun Anadolu ve Rumeli eyaletlerinde çağrılan temsilciler bir araya getirilerek kendilerinden bölgelerin sorunlarını yazılı olarak layihalar halinde bildirmeleri istendi. İsteklerin (sorunların) en önemlisi vergiler ile ilgiliydi. İkinci olarak ise ulaşımı ilgilendiren sorunlardı. Nehirlerin ıslahı, buradaki köprülerin tamiri-yenilerinin yapımı, yollar, içme suları gibi ülkenin imarını ilgilendiren sorunlardı.

Osmanlı İmparatorluğu 1845’te girişilen bu uygulama ile ilk kez eyaletlerden temsilciler çağrılıp düşünceleri alınarak ülke sorunları çözülmeye çalışılmıştı.

Böylece Meclis-i Vala Tanzimat’ın uygulamasında yeni bir yöntem uygulamış, bölgesel sorunları resmi kanallar yoluyla değil de bölgelerden seçilen temsilciler yoluyla çözmeye çalışmış ilk kez yönetim de halktan insanların fikirleri alınması yoluna gidilmiş. Geçici İmar Meclislerinin kuruluşu ve görevi için İmparatorluk Anadolu ve Rumeli'de on görev bölgesine ayrılmış ve her bölgeye üçer kişiden oluşan İmar Meclisleri gönderilmiş. Meclisler bir başkan iki üye ve bir kâtipten oluşmaktaydı. Meclis başkanları askeriyeden rütbeli kişiler arasından seçilmiştir. Üyeler ise özellikle mali işlerden anlayan bir sivil memur ve ilmiye sınıfına mensup bir görevliden oluşurdu. Böylece gittikleri yörelerde hem askeri hem idari hem de şer'i konularda inceleme ve denetleme yapabileceklerdi. Yazışmalar ise görevlendirilen kâtiplerce yürütülecektir. Ayrıca meclis, başkan üye ve kâtiplerine maaşlar bağlanacak gittikleri bölgelerde halka yük olmadan ihtiyaçlarını sağlamaları sağlanmıştır.

İmar Meclisleri gittikleri bölgelerde büyük sevinç gösterileri ve top atışmaları ile karşılanmışlardır. İmar Meclisleri gittikleri eyaletlerde var olan sorunları ve bölgenin imarını, ziraat ve ticaretinin geliştirilmesi için neler yapılmasının gerektiğini belirleyerek raporlar halinde Meclis-i Vala’da bildirecekler ve meclisce yapılması uygun görülenler için hükümet gerekli girişimleri başlatacaktı. Diğer taraftan yapılması kararlaştırılan yol, köprü ve limanların yapım projelerinin hazırlanması ve haritalarının çıkarılması amacıyla daha çok Subay ve askeri mühendisler görevlendirilmiştir.

Ancak bütün yaralı teşebbüsler Süleyman Paşa’nın Meclis-i Vala başkanlığından alınması ve kabineden meydana gelen değişiklikler yüzünden yarım kaldı. Bu amaçla yapılan tüm harcamalar yeterli kaynak ve yeterli ilgi gösterilmeyişi yüzünden yarım bırakıldı. Yapılan harcamalar böylece boşa gitmiş oldu.

Tanzimat’ın ilk yıllarında yürütüldüğünü gördüğümüz İmar Meclisleri uygulaması Tanzimatçı Mustafa Reşid Paşa ve Meclis-i Vala başkanı Süleyman Paşa olmak üzere yürütmeye çalıştıkları çok yönlü yararları görülebilecek bir girişimdi. Tanzimat dönemi sanayi hareketlerinde de görüldüğü gibi iç siyasi çekişmeler ve ilgisizlik yüzünden yarım bırakılmış, istenen sonuçlar alınamamış, girişilen projeler yapılan harcamalar da işe yaramamıştır.



3. Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye'nin Kuruluşu


Osmanlı Devletinde yargı işleri daha çok kadılar tarafından yürütülmekteydi. Yargı işlerinde Kadının görev yaptığı kazada Kadılar her türlü adli uyuşmazlığı la bakar, noterlik vazifesi yapar örfi hukuka dayalı işlerde ise merkezden kendisine gelen önergelere göre hükümler verir. Osmanlı adalet sisteminde temyiz meselesi bazı yüksek rütbeli Kadı'lar tarafından gerçekleşen bir hadisedir. Yani Rumeli ve Anadolu Kadıaskerleri yürütür. Kadıaskerler Divan-ı Hümayun'da bu tür davalara bakar bunun dışında haftanın belirli günlerinde Sadrazam başkanlığında ve Şeyhülislam gözetiminde temyiz davalarını yürütür.

Huzur murafalarında Rumeli Kadıaskeri dava dinler varsa yanlış hükümleri düzeltir, dava sayısının fazla olduğu günlerde Sadrazamın onayı ile Anadolu Kadıaskeri temyiz davalarına bakar, hüküm verir, yine Sadrazam onayı ile emekli Kadıaskerleri temyiz davalarına bakar.

Sadrazam Omay durumu davaların fazla olduğu dönemlerdir, amaç davalara yardımdır. Bütün davalar Divan-ı Hümayunda görüldükten sonra alınan kararlar Padişah'ın onayı ile ferman, hatt-ı hümayun ile duyurulur. ( Divan-ı Hümayun Osmanlı Devletinde yaşama, yürütme, yargı işlerinin yapıldığı bir organdır).

19. yy' da Divan-ı Hümayun, Meclis-i Meşruyet'e dönüşmüştür. Tanzimat dönemi Osmanlıda temel değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir dönemdir. Devlet kurumları çağın koşullarına göre yeniden yapılanmıştır. 3 Kasım 1839’da okunan Tanzimat Fermanı bir takım değişimleri de bünyesinde barındırır. Osmanlı tebaasının can, mal vb. güvenliğinin sağlanması adil ve herkesin geliri ile orantılı bir vergi sisteminin oluşturulması bir de askerliğin kural usulüne getirip belli bir süreye bağlanması. Tanzimat ile eski kurumların yanına yenilerin getirilmesi zaman zaman uyuşan zaman zaman çelişen her iki kurumda da modern ve merkezi devlet yapısını amaçlayan vasfa sahiptir. Padişah bu dönemde yetkilerini kendi isteği ile sınırlarken yeni prensiplere uygun yeni kurumlar oluşturmaya başlanmasına Tanzimat devlet adamlarına zorunlu kılınmıştır.

Bu kurumların başına Divan-ı Hümayundan boşalan yeni 24 Mart 1838’de II. Mahmut tarafından Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye, kuruldu, ve tıpkı Divan-ı Hümayun gibi mutlakiyetçi bir sistemde hükümdarın “Yasama, Yürütme, Yargı” haklarını onun adına kullanan bir kuruluş.

Bir yıl sonra ilan edilecek Tanzimat Fermanı Meclis-i Vaka'nın bünyesinde oluşmuş, şekillenmiştir. Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra Meclis-i Vala ile çalışacak olan ve yüksek rütbeli devlet adamlarının katılımıyla Meclis-i Ali Umumi'de kurulmuştur. Meclis-i Ali Umumi bir senato gibi çalışacak Meclis-i Vala'da alınan kararlar burada kabul veya red edilecek veya değiştirilecek ve Padişahın huzuruna sunulacak. Böylece Osmanlı Devletinde kararlar kademeli bir şekilde danışma meclisleri süzgecinden geçerek aklın bir sonucu olarak yürütülecek. Mutlak monarşi yerine katılımın olduğu bir durum olacak. Tanzimat süresi boyunca Meclis-i Vala sabit bir yol izlememiş bölünüp birleştirilerek bir gelişim süreci izlemiştir. 1838-1854 ( tek yapılı) dönemindeki başarılı çalışmaları işlerin artmasına yol açmıştır. Devlet hayatını doğrudan ilgilendirdiği hemen hemen her konunun görüşülmesi karara bağlanması ile yargı ve yasama işleri yavaş oldu. Bundan dolayı Tanzimat ve Islahat Fermanının hazırlanıp uygulanması ihtiyaç oldu. Meclis-i Vala'nın kurucusu ve koruyucusu Mustafa Reşid Paşa, kendisine rakip kişiler ile zaman zaman çatıştı hatta yüksek rütbeli devlet adamlarını sorgulayacak elzem bir duruma getirdi. Meclisi Vala'yı. 1854’te Meclis-i Ali Tanzimat ve Meclis-i Vala'yı Ahkam-ı Adliye adıyla iki organ teşkil etti. Meclis-i Ali Tanzimat “Yasama” ile görevlendirilmiştir. Yeni meclis bakanlar kurulu ile eşit güce sahiptir.

Meclis-i Ali Ali Tanzimat yüksek rütbeli devlet adamlarını yargılayabilme yetkisine sahiptir.  Tanzimat hükümlerinin uygulanıp uygulanmadığını denetlemekle mükellef olan bir meclis olarak karşımıza çıkar. Osmanlı İmparatorluğunda Yasama gücü ilk kez diğerlerinden üstün sayılan özellikle Yürüttme ve Yargı'dan üstün sayılarak denetleme yetkisine sahip kılınmıştır, başına ise Mustafa Reşid Paşa’nın talebelerinden Ali Paşa getirilir.

9 Eylül 1861’de bu meclisler yeniden birleştirilir. Meclus-i Vala 1861’e kadar yüksek yargı işlerini yürütür, aynı zamanda kanun yapma görevi de vardır, yargı fonksiyonu ön plandadır. Ceza ve idari davalara bakan bir meclistir. 1861’de bu meclisler birleştirilir ve Meclis-i Vala  1868’e kadar yeni bir gelişme evresine girer. 1861-1868 arasında Meclis-i Vala 3 temel birime ayrılır.

1) Yasama  işlerini yürütecek “Kanun ve Nizamat Dairesi”

2) Ülke yönetiminde karar almaya yardımcı “Umur’ı İdare-i Mülkiye Dairesi”

3) Yüksek Temyiz Mahkemesi yetkisine sahip “Muhakemet Dairesi”


Dönemin Resmi gazetesi Takvim-i Veka-i'in 187. sayısında Tanzimat Fermanı metni ile yayınlanan ek bir fermanda Tanzimat sonrası modern adalet ve yargılama anlayışı açık bir şekilde beyan edilir.

Tanzimat Fermanı ile Türk modernleşmesi daha genele teşvik edilen bir vaziyet almaya başlamıştır. Artık Osmanlı modernleşmesi, askeri siyasi özellikle idari daha genele yönelmiştir. Tanzimat döneminin hukuk anlayışı Osmanlı vatandaşlarını yasalar önünde ister vüzera ister çoban olsun eşit bir yargılama hakkı getirdiği gibi Müslüman olsun olmasın bütün tebaya  eşitlik sağlayarak süregelen eşitsizliğe sin vermekteydi. Tanzimat Fermanı ilan edildiği zaman itiraz eden müslümanlar olmakla beraber itiraz eden gayrimüslimlerde vardı. Hukuk anlamında suçu işleyen suçlu idi varisleri o kabahattan hissedar değildi yani suçun şahsiliği. 1868’de Meclis-i Vala, Şura-yı  Devlet ve Divan-ı Ahkam-ı Adliye olarak ikiye ayrılmıştır. Şura-yı Devlet Mustafa Reşid Paşa tarafından yetiştirilen ikinci kuşak Tanzimatçı elitin eseridir.  Başta kurucusu Sadrazam Ali Paşa olmak üzere, Fuat Paşa, Mithat Paşa ve Ahmet Cevdet Paşa Şura-yı Devlet ve Divan-ı Ahkam-ı Adliye olarak iki ayrı bünyede biçimlenen bu meclisin biçimlendiricileri kurucuları olmuştur. 1864”te hazırlanıp yürürlüğe konulan “Tuna Vilayeti Nizamnamesine” göre vilayet teşkilatı yeni baştan düzenlenmiştir. Şura-yı Devlet ve Divan-ı Ahkam-ı Adliye 1868’de kurulur. 1868’de Sultan Abdülaziz'in de bulunduğu bir törende, Şûra-yı Devlet her bir Reis-i  Saninin başkanlığında Umur-i Mülkiye ve Harbiye Dairesi , Maliye ve Efkaf Dairesi, Adliye Dairesi, Umur-i Maifiya Ticaret ve Ziraat Dairesi, Mearif Dairesi, olmak üzere 5 daireye ayrılır. Görevleri ise yayımlanan 14 maddelik tüzükte belirtilir. Sûra-yı Devlet'e gelen konular öncelikli olarak ilgili olduğu dairelerde ele alınır, heyet tarafından görüşüldükten sonra sadarete gönderilir. Kararlar Padişah onayından sonra kesinleşerek resmi gazeteden yayımlanarak yürürlüğe girer.Divan-ı Ahkam-ı Adliye'de Devlet-i Adliye’de  davayı kanuniye için en yüksek mahkeme olarak kurulmuştur. Şer-i mahkemeler ile gayrimüslimlerin mahkemeleri dışında kalan istilaf mahkemelerinden gelen hukuk ve cinayet davalarına bakacak ve bir yüksek Temyiz Mahkemesi olarak çalışacak.

Böylelikle gayrimüslimlerde yönetime dahil olacak. Meclis-i Vala bir idari ceza mahkemesi olarak çalışır. Meclis-i Ali Umumi olarak paylaşılır. Bu dönem Osmanlı'da yargı bağımsızlığının başladığına işaret eder. Böylece Meclis-i Vala Osmanlı'da yargının laikleşip, bağımsızlaşmasına ve geliştiği kurum olarak Türk Hukuk ve Adalet tarihinde önemli bir yer işgal eder.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder