18 Şubat 2022 Cuma

Nizamiye Medreselerinin Kuruluş Sebepleri

                                                   


                                                 *Mihriban KAYA 

ÖZET:

      İslâm toplumlarının en önemli eğitim kurumları medreselerdir. Sistemli ilk eğitim kurumları olarak medreseler Büyük Selçuklular devrinde Nizâmülmük tarafından Nizâmiye medreseleri adıyla kurulmuştur. Bu çalışmada kuruluş devrinde Nizâmiye medreselerinin kuruluş nedenleri konusu ele alınacaktır.

  1055 tarihinde Büyük Selçukluların veziri olan Amîdülmülk Kündürî’nin uygulamış olduğu mezhep politikaları, Selçuklu coğrafyasında Sünnî düşüncenin zayıflamasına neden oldu. Bu durumu değerlendiren Şiî Fatımîler, propaganda faaliyetlerini daha da arttırmışlardı. Bununla birlikte Alp Arslanın sultan olmasından sonra durum değişti. Nitekim Alp Arslan’ın vezir tayin ettiği Nizâmülmülk, bir önceki vezirin takibata uğrattığı Şâfiî-Eş‘arî mezhebine mensuptu. Nizâmülmülk, Nîşâbûr şehrinde Şâfiî kaidelere göre eğitim veren bir medrese inşa etmek için Alp Arslan’dan izin almış, ancak Alp Arslan bu faaliyetin bütün ülkeye yayılmasını istemişti. Böylece Nizâmiye Medreseleri’nin inşa süreci başlamış oldu. Nîşâbûr’dan sonra da Bağdad, Belh, Herat, Isfahan, Basra, Merv, Amül, Musul, Bûşenc, Hârgird ve Rey gibi önemli şehirlerde medreseler inşa edildi. Nizamiyeler, İslâm dünyasında inşa edilen ilk sistemli medreseler oldu. Kurulan vakıflarla desteklenen bu medreselerde ders veren müderrisler ve öğrencilerin tüm ihtiyaçları karşılanmıştı. Nizamiyeler, model olarak İslâm coğrafyasında, hatta Avrupa’da kurulan pek çok üniversiteye de örnek teşkil etmiştir. Ayrıca bu medreseler, kuruluş amaçlarına uygun olarak pek çok öğrencinin yetişmesine ve devlet hizmetinde görev almasını da sağlamışlardı.

    Bu çalışmada ki hedef, Nizâmiye medresesinin Şiilere ve Batınilere karşı olan mücadelesini göstermektir. Bu medresenin kurucusunun gerçekte iki gayesi vardı: Birincisi bu iki mezhebi yıkmak, ikincisi de vaktiyle Şiilerin ve Batınilerin ellerinde olan devletin mulitelif memuriyetlerini elde edebilecek vasıflı ve liyakatli Sünnileri yetiştirmekti. Çalışmamız okunurken anlaşılacağı üzere, bu iki gaye hedefine ulaşmıştır.

Anahtar Kelimeler: Nizâmiye Medresesi, Nizâmülmülk, Vakıf Medrese, Nizâmiye, Alp Arslan, Nîşâbûr, Ebû İshâk eş-Şîrâzî

                           

                            GİRİŞ


          1055 (447) tarihi, İslâm dünyasında önemli bir dönüm noktasını teşkil eder. Nitekim sadece on beş yıl önce kurulmuş olan Selçuklular, Şiî Büveyhîlerin baskısı altında bulunan Abbâsî Halifesi el-Kâim Biemrillâh’ın davetiyle Bağdad’a girerek Sünnî İslâm’ın koruyuculuğunu üstlenmişlerdir. Bununla birlikte aynı yıl gerçekleşen başka bir olay ise tamamen zıt gelişmelere neden olacak türdendir. Amelde Hanefî, itikatta Mu‘tezile olan Amîdülmülk el-Kündürî, Büyük Selçukluların yeni veziri olmuştu. Bu tarihten itibaren onun isteğiyle başta Horasan olmak üzere tüm Selçuklu coğrafyasında yaşayan Râfizîler’e Horasan camilerinde lanet okutulmaya başlandı. Bir süre sonra Şâfiî-Eş‘arîler de bu uygulamaya dâhil edildi. Bununla da yetinmeyen Amîdülmülk, Şâfiî-Eş‘arîler’e karşı takibat başlatarak, onların ilim yapmalarına mani olan bir politika takip etmeye başladı. Hatta bazı Hanefî ilim adamları da bu takibattan nasibini almış, toplum üzerindeki etkileri iyice azalmıştı. Yaklaşık sekiz yıl süren bu süreç sonunda pek çok âlim Selçuklu coğrafyasını terk etmek zorunda kaldı.      Bunların arasında İmâm Gazzâli’nin de hocası olan İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî de bulunuyordu. Bazı âlimlerin ülkeyi terk etmesi, geride kalanların da rahat şekilde ilmi faaliyetlerde bulunamaması, bir süre sonra Sünnî düşüncenin nispeten de olsa zayıflamasına neden olmuştu. Bu durumdan istifade eden ise Sünnî İslâm’ın koruyuculuğunu üstlenmiş olan Selçukluların hâkimiyet bölgesinde, görevlendirmiş olduğu davetçiler vasıtasıyla Şiî düşünceyi yayan Fatımîler oldu. 

        Tuğrul Bey’in vefat etmesinden (455/1063) sonra yaşanan taht mücadelelerinden galip çıkmayı başaran yeğeni Alp Arslan b. Çağrı oldu. Başkent Rey’e gelerek tahta oturan Alp Arslan, amcasının veziri olan Amîdülmülk’e ilk zamanlarda iyi davranmış, ancak kısa süre sonra ikilinin arası bozulmuştu. Bunda küçüklüğünden itibaren kendi yanında olan Nizâmülmülk’ ün de katkısı yok değildi. Neticede Ebû Alî Kıvâmüddîn Hasan b. Alî b. İshâk et-Tûsî, bilinen adıyla Nizâmülmülk, Büyük Selçukluların yeni veziri olarak atandı (17 Muharrem 456/10 Ocak 1064). Döneminin pek çok önemli âliminden iyi bir eğitim almış olan Nizâmülmülk, bu yüzden medrese geleneğini de bilen biriydi. Ayrıca ulemâ ile de yakın bir münasebet içerisindeydi. Onun vezirlik görevine atanması, bir önceki vezirin uygulamış olduğu sosyal politikaların da kökten değişeceği anlamını taşıyordu. Nitekim yeni vezir, Şâfiî mezhebine sonuna kadar bağlılık gösteren biriydi. Selefinin döneminde ilim ve düşünce dünyasında yaşanan gerilemenin farkındaydı ve gereken düzenlemeleri  yapmak için fırsat kolluyordu. İlk olarak Şâfiîler’in tekrar etkinlik kazanması için bazı girişimlerde bulunduysa da asıl yapılması gereken şeyin başta Horasan olmak üzere ülkeyi terk eden âlimlerin geri getirilmesi gerektiğini düşünüyordu. Diğer taraftan Nizâmülmülk’ün göreve gelmesiyle birlikte, daha önce ülkeyi terk etmiş olan âlimler de yavaş yavaş geri dönmeye başlamıştı. Ulemâya karşı hürmetkâr bir tavır sergileyen Nizâmülmülk, onları tekrar ilim müesseselerine kazandırmayı amaçladı. Medrese eğitiminin sistemli bir hale getirilmesi devlete ve Sünnî düşünceye daha fazla hizmet edebilirdi. Ayrıca hızla genişleyen ve her geçen gün eski devlet düzeninden uzaklaşarak merkezi otoriteye geçme yönünde önemli adımlar atılan devlet teşkilatında görevlendirilecek iyi yetişmiş elemana da ihtiyaç duyuluyordu. Bunun gerçekleştirilebilmesi, iyi eğitim verilen sistemli medreselerden geçiyordu. Başarılı olunduğu takdirde hem dinî hem de dünyevî bir amaca hizmet edecek kurumlar inşa edilmiş olacaktı. Bu da başta Sultan Alp Arslan olmak üzere, kimsenin itiraz edebileceği bir durum değildi. Nizâmülmülk’ün medrese inşa edilmesi düşüncesini tek başına gerçekleştirmesi mümkün olmadığından Sultan Alp Arslan’dan izin alması gerekiyordu. Burada en merak edilen konu Hanefî mezhebine ileri derecede bağlılık gösteren Sultan Alp Arslan’ın, Şâfiî kaideyle eğitim veren kurumların inşasına izin verip vermeyeceğiydi.

Nizamiye Medreselerinin Kuruluş Sebepleri :


       İlk Nizamiye medreseleri Nişabur’da kurulmuş ancak Nizamiye medreselerinin en meşhuru, 1064 yılında Sultan Alpaslan zamanında Dicle nehrinin kenarında yapılmış; inşaatı iki sene sürmüş yüz bin dinar harcanmış, 1067 yılında muhteşem açılış yapılmıştır. Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün kurduğu Nizamiye medreseleri, medreseler için önemli dönüm noktası olmuştur. Bu tarihten sonra İslam dünyasında medrese kurma faaliyetleri artmıştır. Nizamülmülk’ün her birinde büyük medreseler kurduğu şehirler şunlardır: Bağdat, Nişabur, Herat, İsfahan, Basra, Merv, Amul ve Musul Selçuklulardan önceki devletlerde medreseler özel şahıslar, Selçuklular zamanında ise, hükümdarlar ve devlet adamları tarafından, devletin parası ile kurulmuştur. 

       Nizâmülmülk’ün Sultan Alp Arslan’dan gereken izni alması, bu şehirde yaşanan ilginç bir olaydan sonra gerçekleşti. Sultan Alp Arslan tarihinde Nîşâbûr’ da bulunduğu sırada üzerlerinde perişan haldeki kıyafetlerle bir mescidin önünde bekleşen fakirler grubunu görüp kim olduklarını sormuştu. Nizâmülmülk: “Onlar ilim arayanlardır.” şeklinde cevap vermişse de aslında bu soru Nizâmülmülk’ün aradığı fırsat anlamını taşıyordu. Sultanın bekleşen grubun halinden etkilenmiş olduğunu görerek “ilim arayanlar” için kalacak yer inşa etme ve onlara rızık verme hususunda izin istedi. Beklediği cevap hayallerinin de ötesinde olmuştu. Nitekim o, Alp Arslan’dan ilk Nizâmiye Medresesinin inşa edilmesi için gereken izni almakla kalmamış, üstüne sultan bu uygulamanın sadece Nîşâbûr ile sınırlı kalmamasını, bütün ülkeye yayılmasını istemişti. Böylece açıldığında İmâmü’l Haremeyn el-Cüveynî’nin müderris tayin edileceği Nîşâbûr Nizâmiye Medresesi’nin temeli atılmıştı. 

      Bir diğer kaynağa göre de Nizamiye Medresesinin kuruluşuna sebep olan hadise şöyle anlatılır; Selçuklu Sultanı Alpaslan, Nişabur’da bir camiinin önünden geçerken, camiinin önünde alışılmadık, eski kıyafetli bir grup insan görmüştür, bu insanlar sultana tazim etmediği gibi ondan bir şey de istememişlerdir. Bu duruma şaşıran Alpaslan veziri Nizamülmülk bu insanların kim olduğunu sormuştur. Nizamülmülk; bunlar dünyaya meyletmeyen, dünyevi zevklerden hoşlanmayan, fakirlikleriyle iftihar eden ilim erbabı fakihlerdir cevabını vermiştir. Fakihlerin bu hali sultanın hoşuna gitmiş, Sultanın kalbinin yumuşadığını gören Nizamülmülk, eğer izin verirseniz onlara kalacak bir yer inşa edip rızıklarını temin edeyim onlarda ilimle uğraşıp sultanın devletine dua etsinler diye sultandan istek de bulunmuştur. Sultanın izin vermesiyle ülkenin her yerini medreseler inşa edilmeye başlanmıştır. 

    Nizamiye Medreselerinin açılması ile ilmin belirli bir merkezde ve sahanın uzman hocaları eliyle yapılması imkanı doğmuş, uzun ve meşakkatli yolculuklara gerek kalmamıştır.. Kurucuları tarafından medreseye, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak, hocaların maaşlarını vermek üzere zengin gelirli vakıflar bağlanmıştır.. Medrese; dershane, mescid, kütüphane, yatakhane, yemekhane, hamam vb. sosyal ihtiyaçların karşılanacağı bütün donanıma sahip olduğu için burada okuyan öğrencilerin bütün ihtiyaçlarına cevap vermiştir. 

       Bu medreselerin açılışının çok daha elzem sebepleri bulunmaktadır. Selçuklu Devleti’nin henüz yeni teşekkül ettiği, bu dönemde devleti idare edecek kadroya ihtiyaç duyulması, İslam dünyası içerisindeki yıkıcı ve bölücü hareketlerin fikri olarak engellenmek istenmesi, o dönem içerisinde yoğun olarak yaşanan medrese tekke mücadelesine son vermek ve iki kurumsal yapıyı birleştirmek düşüncesi bu medreselerin kuruluma nedenlerindendir. Ayrıca Batini teşkilatının İslam dünyasını içine düşürdüğü bunalımdan çıkarabilecek eğitim kadrosunun yetiştirilmek istenmesi, İslam’ı yeni benimseyen Oğuzlara, İslam’ı anlatacak kadrolara ihtiyaç duyulması, yüksek kalitede din adamı yetiştirilmesinin gerekliliği, yeni fethedilen toprakların İslamlaşmasını sağlamak için ilim erbabına ihtiyaç duyulması ve yoksul fakat yetenekli öğrencilerin okutularak topluma kazandırılmak istenmesi medreselerin açılmalarının diğer nedenleri arasında yer almaktadır. 

       Nizâmiye medreselerinin kuruluş amacı; Allah’u Teala’ya hâlis olarak ibadet edecek kullar yetiştirmek ve insan hayatını bu amaç için tanzim etmekti. Böylece Müslümanlar şer’i sorumluluklarını en mükemmel bir şekilde yerine getirecekti. Ulemanın ilmini talebeleriyle paylaşabileceği ilim ortamı tesis etmek, muallimlerin serbestçe tefekkür edebilecekleri, yeni düşünceler üretebilecekleri ve bilgilerini öğrencilerle paylaşabilecekleri bir muhit hazırlamaktı. Öğrenciler bu sayede bilgi, beceri ve fikirlerini geliştirebilecekti. İlim geleneğinin devamını sağlamak, medreselerde öğrencilerle hocalar arasında sıkı bir irtibat kurarak asırlardır oluşan İslâmi bilgileri, kültürel mirası, medeniyet birikimini talebelerle ve âlimlerle paylaşarak mümkün olabilirdi. Vezir, bütün İslâm coğrafyası için büyük bir tehdit haline gelen Şii ve Bâtini düşüncelerle medrese yoluyla mücadele etmek ve gayri Sünnî tehdidi yok etmek istiyordu. Bir dini ve siyasi güç haline gelen Büveyhiler’in kalıntılarını ve Fâtimiler’in iktidarını ortadan kaldırmak en önemli amaçtı. Nizâmülmülk, medreseden mezun olan öğrencilerin özel hedefleri olmasını istiyordu. Öncelikle Sünnî İslâm fikrini yaymaya, Şia’nın meydan okumasını engellemeye ve Şia’ya karşı direnç oluşturmaya çalışıyordu. Kısaca eğitim sayesinde İslâm inancını ilk dönem İslâm anlayışına uygun olarak yeniden tanzim etmeyi amaçlıyordu. 

     Selçuklu Devleti medreseler yoluyla ulema ve halkı devlete bağlamak istiyordu. Böylece ülkede istikrar ve barış sağlanmış olacaktı. Devletin ihtiyacı olan yeterli sayıda uzman ve eleman yetiştirmeyi amaçlamıştı. Bu sayede Selçuklu Devleti uzman bir kadro ile daha etkin bir şekilde yönetilecek ve halka gereken hizmetler götürülebilecekti. Sonuç olarak devletin maslahatı ve istikrarı, halkın emniyeti ve huzuru sağlanmış olacaktı. 

    Nizam-ül Mülk'ün emriyle 1065'te yapımına başlanan medrese iki yılda tamamlanarak, büyük bir halk kitlesi önünde, 10.12.1067' de Bağdat halifesi tarafından açıldı. İmamlığa tayin edilen Abu İshak as Şirazi, başlangıçta Batımiler tarafından çıkarılan "yerinin mal sahibinden zorla alındığı" dedikoduları yüzünden, bu görevi kabul etmediyse de, yapılan ısrarlara dayanamayarak bu görevi kabul etti. 

    Maliyetinin 60.000 dinara vardığı nakledilir. 10/12/459 (1067) cumartesi günü olan açılışı muhteşem oldu. Bağdat halifesi etrafında şehrin mühim şahsiyetleri olduğu halde merasimi idare etti. İbn Esir şöyle nakleder: "O gün şehrin bütün sakinleri medresenin avlusunu ve çevredeki mahalleri doldurdu". 

    Nizamülmülk, her memurun, hocanın ve hoca yardımcısının ve hatta kapıcının Nizamiye Medreseleri’ ne kabul edilebilmeleri için Şafiî ve Eş’arî olmalarını şart koşmuştur. Bu uygulamanın temelinde, o dönemde oldukça etkili olan Şiî propagandasına karşı, sünnî mezhebe mensup ve sünniliğin yayılmasını gaye edinen bir girişimin varolduğu bilinmektedir.  Selçuklular merkezi eğitim kanalıyla Rafızî ve zararlı dinî akımların bertaraf edilerek, Sünni inanç birliğinin sağlanması ve devletin resmi, siyasal ve dinî ideolojisini ikame edilmesi politikasını gütmüşlerdir. 

   Bütün bunlar devlet destekli olup ilmin yayılması ve Ehl-i sünnet fikrinin güçlenmesi için yapılan işlerdir. Böylece medrese açmak ve ders vermek bireysel faaliyet olmaktan çıkmış; zengin gelirli vakıflan olan sultan ve vezirler tarafından desteklenen kurumsal kişiliği olan müesseseler haline gelmiştir. Medrese anlayışında bir çığır açılmış, sultanlar ve devlet adamlannın önde gelenleri tarafından medrese inşa etmek, medreseyle beraber öğrencilerinin bannma, iaşe ve diğer ihtiyaçlannı karşılamak geleneği yerleşmiştir. Bunda Nizamiyeler model vazifesi görmüşlerdir. 28 Nizamiyelerden hemen sonra Hallfe Mustansır, Selahaddin Eyyübi ve Nureddin Zeng! aynı yolda yürüyerek Sünni medreseler açmışlar ve Sünni düşüncenin gelişmesine çalışmışlardır. 

   Nizamiye Medreseleri” olarak anılan bu medreselerin aslında kurulan ilk medreselerin olmadığı, yaklaşık 160 yıl öncesinden medrese varlığından haberdar olunduğu kaynaklarda rastlanılmaktadır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı ilk medresenin nerde, ne zaman, nasıl ve kimin tarafından kurulduğu gibi tartışmalı olan konulara fazla dikkat çekmeyerek, eldeki mevcut değerlendirmelere gidilmesi gerektiğini belirtmeye çalışmaktadır. 

   Nizâmiye Medreseleri’nin bu kurumlarla münasebetini koparmaksızın kuruluşu ile birlikte eğitim-öğretim sisteminde bazı değişiklikler meydana geldi. Nizâmiye Medreseleri bir araştırma ve ihtisas kurumları olmak durumundaydı. Çünkü karşı propaganda için kurulduğu Şiâ görüş ve tezlerine karşı alternatif tez ve fikir üretmek zorundaydı. Bu amaçla orta öğretim cami ve kütüphanelere bırakılırken, yüksek öğretim Nizâmiye Medreselerine verilmiştir. Nizâmiye Medreseleri kurulan ilk medreseler değildir. Yalnız, getirmiş olduğu yeni sistemle ilk medrese olarak kabul edilmişlerdir. 

     İslâm dünyasında, Nizâmülmülk ‘ten önce de medrese adı ile devamlı olmayan bazı müesseseler açılmıştı. Fakat bunların hiçbirisi uzun ömürlü olmamıştı. Ama Nizâmülmülk’ün gayret ve heyecanı medreseler için yeni bir devrin başlangıcı olmuştur. Bu yüzden olsa gerek ki, İslâm dünyasında ilk defa medreselerin Nizâmülmülk ve dolayısıyla Selçuklular tarafından kurulduğu görüşü yaygınlık kazanmıştır. Gerçekten, medreselerin geniş anlamda devlet eliyle kurulması, öğrenim masraflarının devlete ait olması ve medrese teşkilâtının en küçük ayrıntılarına kadar tespiti Selçukluların eseridir. 

Nizâmiye Medreseleri bir araştırma ve ihtisas kurumları olmak durumundaydı. Çünkü karşı propaganda için kurulduğu Şiâ görüş ve tezlerine karşı alternatif tez ve fikir üretmek zorundaydı. Bu amaçla orta öğretim cami ve kütüphanelere bırakılırken, yüksek öğretim Nizâmiye Medreseleri ‘ne verilmiştir. 

    Selçuklu sultanları Hanefî mezhebine mensup oldukları halde bölge halkının çoğunun Şafiî olması ve Nizâmü’l-Mülk’ün de etkisiyle Şafiî mezhebi devletin daha fazla himayesine mazhar olmuştur. Şafiîler için yaptırılan Bağdat Nizamiye Medresesi hocalar ve öğrencilere mahsus odalar, dershaneler, yatakhaneler, kütüphane ve hamam gibi bölümlerden oluşan bir külliye niteliğindeydi. Nizamülmülk medresenin her türlü ihtiyacını karşılamak için vakıflar kurdu. Medresenin yakınında yaptırdığı çarşı ile birlikte arazi, hamam ve dükkânların gelirlerini müderris ve öğrencilere tahsis etti. 

   Nizamiye Medresesi iki önemli açıdan kendisinden sonra yapılan medreseleri etkilemiştir. Birincisi plan açısından etkilemiştir. Nazımiye’nin açılmasına kadar eğitim camilerde olarak okul yapılmış bina yoktu. Nizamiye okul olarak yapılan, belli bir planı olan ilk bina olmuştur. İkincisi amaçları açısından etkisi olmuştur. Nizamiyeye gelinceye kadar eğitim belli bir amaca dönük olarak yapılmıyordu. Programlı ve amaca dönük eğitim Nizamiye ile başladı. Nizamiye’ de As'arit e (Eşariye) ve Şafi mezheplerinin prensiplerine uygun ve bu prensipleri öğretici eğitim yapılıyordu. 

   Bu medrese sultan Alparslan’ın parası ile yapılmış olmasına rağmen, yapımında gösterdiği gayretler dolayısı ile Nizamülmülk’ün adıyla anılmaya başlanmıştır. Nizamiye Medreseleri kurulurken medresenin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve sürekliliğinin sağlanmasına azami önem verilmiş ve medreseler şehrin en işlek yerlerinde kurulmaya çalışılmıştır. Medreselerin içinde bulundukları vakıfların gelirlerinin yüksek olması, medreselerin devamlılığının sağlanmasına katkı sağlamıştır. Medreseler vakıf geleneğine uygun olarak kurularak, külliyeler içerisinde inşa edilmişlerdir. Medresenin yanında kütüphaneler, müderrislerin ve öğrencilerin kalabilecekleri yerler ve diğer sosyal yapılara yer verilmiştir. 

    Nizâmiyeler ile başlayan sistemli eğitim modeli, daha sonraki dönemde hem İslâm dünyası hem de Avrupa’da kurulan medreseler için örnek teşkil etmiştir. Bugünkü anlamda beş fakültenin ders müfredatını (Siyasal Bilgiler, Edebiyat, İlahiyat, Hukuk ve Fen) birleştiren bu model, daha ziyade dini ve felsefi ağırlıklı bir başlangıç yapmış, bir süre sonra da fen bilimleri müfredata dâhil edilmiştir. Nizâmiyeler’den pek çok önemli âlim de yetişmişti. Örneğin İslâm dünyasının en önemli ilim adamlarından biri olan, kaleme aldığı pek çok eseriyle birçok konuda belirleyici bir rol oynayan İmâm Gazzâli, Nîşâbûr Nizâmiye Medresesi’nde eğitim görmüş, henüz otuz üç yaşındayken Nizâmülmülk tarafından Bağdad Nizamiyeye müderris tayin edilmişti. Daha sonra geri döndüğü Horasan’da bu sefer Nîşâbur’da Nizâmiye Medresesinde görev almış ve öğrenci yetiştirmişti. 

   Nizâmiye Medreselerinin bir diğer önemi de eğitimde sağlamış olduğu eşitlikti. Hiç kuşkusuz Nizâmiyeler, İslâm dünyasında kurulmuş olan ilk medreseler değildi. Devlet adamları tarafından kurulan başka medreseler mevcut olmakla birlikte, bazı önemli âlimler tarafından kurulmuş olan medreseler daha ağırlıktadır. Ancak bu kurumlar, muhtemelen halktan toplanan yardımlarla ayakta kalabilen, medreseden ziyade eğitim faaliyetlerini de içinde barındıran mescit tarzında müesseselerdi. Bu da fakir veya uzak bölgelerden gelen öğrenciler için eğitim imkânını zorlaştıran bir durumdu. Nitekim Nîşâbûr Nizâmiye Medresesinin kuruluşu da bu durumu kanıtlar niteliktedir. Nizâmiyeler ile birlikte, maddî imkânı olmadığı için eğitim alamayan öğrencilere de bu imkân tanınmış oluyordu. Diğer taraftan Nizâmiye Medreselerinde görev alan müderrisler de sosyal ve ekonomik anlamda hak ettikleri seviyeye kavuşmuş oldu. Nitekim Ebû İshâk eş-Şîrâzî’nin Nizâmiye Medresesindeki görevine başlamadan önce, çoğu zaman yiyecek bir şey bulamadığı, görevine uygun kıyafetlerle derslerine gidemediğine dair bilgi de bulunmaktadır. Hatta o, maddî imkânsızlıklar sebebiyle hacca da gidememişti. Bununla birlikte Nizamiyedeki görevine başladıktan sonra tam bir toplum önderi haline gelmiş, birçok olayda belirleyici ve önemli roller üstlenmişti. 

   Nizâmiye medreseleri asırlarca eğitim faaliyetlerini devam ettirmiştir. Meselâ Bağdat Nizâmiye Medresesi yaklaşık dört asır eğitim hizmetine devam etmişti. Bu kurumlarda yetişen insanlar İslâm dünyasında devlet yönetimini, ilmî hayatı ve sosyal yapıyı uzun zaman tesiri altında tuttular. Nizâmiye medreselerinde yetişen âlimlerin düşünceleri hemen hemen İslâm coğrafyasının tamamına yayıldı. Nizâmiye medreseleri mezunları Kuzey Afrika’ya kadar ulaştı ve o bölgede Sünnî düşüncenin yerleşmesini sağladı. Şii, Batini düşüncenin tesir alanı daraldı. Bu bölgelerin sadece düşünce yapısı değil zaman içinde yönetimleri de Nizamiyelerin denetimi altına girdi. Zengiler ve Eyyubiler de Nizâmiye geleneğini sürdürdüler. 

    İmam Sübki, İmam Şirâzî ’den naklen diyor ki: “Horasan’a gittim vardığım her şehir veya beldede kadı, müftü veya hatip, öğrencim veya arkadaşımdı”. Nizâmiye medreseleri İslâm birliği davasına hizmet etti. Medreseler İslâm dünyasında yayıldıkça, nispeten standart hale gelmiş olan Sünnî gelenek ve ulemanın, mahalli şartlardan bağımsız olarak halifeye sadakat beslemesini sağladı.51 Nizâmiye medreseleri Sünnî İslâm’ın yeniden yükseldiği bir çağın başlangıcı olmuştur. Nizâmiye medreseleri ile başlayan büyük girişimle İslâm âlemi bu hayırlı hamlenin, feyizli meyvelerinden uzun zaman istifade etmiş; büyük âlimler, ihlaslı bir kadronun yetişmesine, değerli eserlerin vücuda getirilmesine şahit olmuştur. 


Nizamiye Medreselerinin Kuruluş Sebepleri :


       İlk Nizamiye medreseleri Nişabur’da kurulmuş ancak Nizamiye medreselerinin en meşhuru, 1064 yılında Sultan Alpaslan zamanında Dicle nehrinin kenarında yapılmış; inşaatı iki sene sürmüş yüz bin dinar harcanmış, 1067 yılında muhteşem açılış yapılmıştır. Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün kurduğu Nizamiye medreseleri, medreseler için önemli dönüm noktası olmuştur. Bu tarihten sonra İslam dünyasında medrese kurma faaliyetleri artmıştır. Nizamülmülk’ün her birinde büyük medreseler kurduğu şehirler şunlardır: Bağdat, Nişabur, Herat, İsfahan, Basra, Merv, Amul ve Musul Selçuklulardan önceki devletlerde medreseler özel şahıslar, Selçuklular zamanında ise, hükümdarlar ve devlet adamları tarafından, devletin parası ile kurulmuştur. 

       Nizâmülmülk’ün Sultan Alp Arslan’dan gereken izni alması, bu şehirde yaşanan ilginç bir olaydan sonra gerçekleşti. Sultan Alp Arslan tarihinde Nîşâbûr’ da bulunduğu sırada üzerlerinde perişan haldeki kıyafetlerle bir mescidin önünde bekleşen fakirler grubunu görüp kim olduklarını sormuştu. Nizâmülmülk: “Onlar ilim arayanlardır.” şeklinde cevap vermişse de aslında bu soru Nizâmülmülk’ün aradığı fırsat anlamını taşıyordu. Sultanın bekleşen grubun halinden etkilenmiş olduğunu görerek “ilim arayanlar” için kalacak yer inşa etme ve onlara rızık verme hususunda izin istedi. Beklediği cevap hayallerinin de ötesinde olmuştu. Nitekim o, Alp Arslan’dan ilk Nizâmiye Medresesinin inşa edilmesi için gereken izni almakla kalmamış, üstüne sultan bu uygulamanın sadece Nîşâbûr ile sınırlı kalmamasını, bütün ülkeye yayılmasını istemişti. Böylece açıldığında İmâmü’l Haremeyn el-Cüveynî’nin müderris tayin edileceği Nîşâbûr Nizâmiye Medresesi’nin temeli atılmıştı. 

Bir diğer kaynağa göre de Nizamiye Medresesinin kuruluşuna sebep olan hadise şöyle anlatılır; Selçuklu Sultanı Alpaslan, Nişabur’da bir camiinin önünden geçerken, camiinin önünde alışılmadık, eski kıyafetli bir grup insan görmüştür, bu insanlar sultana tazim etmediği gibi ondan bir şey de istememişlerdir. Bu duruma şaşıran Alpaslan veziri Nizamülmülk bu insanların kim olduğunu sormuştur. Nizamülmülk; bunlar dünyaya meyletmeyen, dünyevi zevklerden hoşlanmayan, fakirlikleriyle iftihar eden ilim erbabı fakihlerdir cevabını vermiştir.                    

        Fakihlerin bu hali sultanın hoşuna gitmiş, Sultanın kalbinin yumuşadığını gören Nizamülmülk,     eğer izin verirseniz onlara kalacak bir yer inşa edip rızıklarını temin edeyim onlarda ilimle uğraşıp sultanın devletine dua etsinler diye sultandan istek de bulunmuştur. Sultanın izin vermesiyle ülkenin her yerini medreseler inşa edilmeye başlanmıştır. 

Nizarniye Medreselerinin açılması ile ilmin belirli bir merkezde ve sahanın uzman hocaları eliyle yapılması imkanı doğmuş, uzun ve meşakkatli yolculuklara gerek kalmamıştır.. Kurucuları tarafından medreseye, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak, hocaların maaşlarını vermek üzere zengin gelirli vakıflar bağlanmıştır.. Medrese; dershane, mescid, kütüphane, yatakhane, yemekhane, hamam vb. sosyal ihtiyaçların karşılanacağı bütün donanıma sahip olduğu için burada okuyan öğrencilerin bütün ihtiyaçlarına cevap vermiştir. 

       Bu medreselerin açılışının çok daha elzem sebepleri bulunmaktadır. Selçuklu Devleti’nin henüz yeni teşekkül ettiği, bu dönemde devleti idare edecek kadroya ihtiyaç duyulması, İslam dünyası içerisindeki yıkıcı ve bölücü hareketlerin fikri olarak engellenmek istenmesi, o dönem içerisinde yoğun olarak yaşanan medrese tekke mücadelesine son vermek ve iki kurumsal yapıyı birleştirmek düşüncesi bu medreselerin kuruluma nedenlerindendir. Ayrıca Batini teşkilatının İslam dünyasını içine düşürdüğü bunalımdan çıkarabilecek eğitim kadrosunun yetiştirilmek istenmesi, İslam’ı yeni benimseyen Oğuzlara, İslam’ı anlatacak kadrolara ihtiyaç duyulması, yüksek kalitede din adamı yetiştirilmesinin gerekliliği, yeni fethedilen toprakların İslamlaşmasını sağlamak için ilim erbabına ihtiyaç duyulması ve yoksul fakat yetenekli öğrencilerin okutularak topluma kazandırılmak istenmesi medreselerin açılmalarının diğer nedenleri arasında yer almaktadır. 

       Nizâmiye medreselerinin kuruluş amacı; Allah’u Teala’ya hâlis olarak ibadet edecek kullar yetiştirmek ve insan hayatını bu amaç için tanzim etmekti. Böylece Müslümanlar şer’i sorumluluklarını en mükemmel bir şekilde yerine getirecekti. Ulemanın ilmini talebeleriyle paylaşabileceği ilim ortamı tesis etmek, muallimlerin serbestçe tefekkür edebilecekleri, yeni düşünceler üretebilecekleri ve bilgilerini öğrencilerle paylaşabilecekleri bir muhit hazırlamaktı. Öğrenciler bu sayede bilgi, beceri ve fikirlerini geliştirebilecekti. İlim geleneğinin devamını sağlamak, medreselerde öğrencilerle hocalar arasında sıkı bir irtibat kurarak asırlardır oluşan İslâmi bilgileri, kültürel mirası, medeniyet birikimini talebelerle ve âlimlerle paylaşarak mümkün olabilirdi. Vezir, bütün İslâm coğrafyası için büyük bir tehdit haline gelen Şii ve Bâtini düşüncelerle medrese yoluyla mücadele etmek ve gayri Sünnî tehdidi yok etmek istiyordu. Bir dini ve siyasi güç haline gelen Büveyhiler’in kalıntılarını ve Fâtimiler’in iktidarını ortadan kaldırmak en önemli amaçtı. Nizâmülmülk, medreseden mezun olan öğrencilerin özel hedefleri olmasını istiyordu. Öncelikle Sünnî İslâm fikrini yaymaya, Şia’nın meydan okumasını engellemeye ve Şia’ya karşı direnç oluşturmaya çalışıyordu. Kısaca eğitim sayesinde İslâm inancını ilk dönem İslâm anlayışına uygun olarak yeniden tanzim etmeyi amaçlıyordu. 

      Selçuklu Devleti medreseler yoluyla ulema ve halkı devlete bağlamak istiyordu. Böylece ülkede istikrar ve barış sağlanmış olacaktı. Devletin ihtiyacı olan yeterli sayıda uzman ve eleman yetiştirmeyi amaçlamıştı. Bu sayede Selçuklu Devleti uzman bir kadro ile daha etkin bir şekilde yönetilecek ve halka gereken hizmetler götürülebilecekti. Sonuç olarak devletin maslahatı ve istikrarı, halkın emniyeti ve huzuru sağlanmış olacaktı. 

        Nizam-ül Mülk'ün emriyle 1065'te yapımına başlanan medrese iki yılda tamamlanarak, büyük bir halk kitlesi önünde, 10.12.1067' de Bağdat halifesi tarafından açıldı. İmamlığa tayin edilen Abu İshak as Şirazi, başlangıçta Batımiler tarafından çıkarılan "yerinin mal sahibinden zorla alındığı" dedikoduları yüzünden, bu görevi kabul etmediyse de, yapılan ısrarlara dayanamayarak bu görevi kabul etti. 

        Maliyetinin 60.000 dinara vardığı nakledilir. 10/12/459 (1067) cumartesi günü olan açılışı muhteşem oldu. Bağdat halifesi etrafında şehrin mühim şahsiyetleri olduğu halde merasimi idare etti. İbn Esir şöyle nakleder: "O gün şehrin bütün sakinleri medresenin avlusunu ve çevredeki mahalleri doldurdu". 

        Nizamülmülk, her memurun, hocanın ve hoca yardımcısının ve hatta kapıcının Nizamiye Medreseleri’ ne kabul edilebilmeleri için Şafiî ve Eş’arî olmalarını şart koşmuştur. Bu uygulamanın temelinde, o dönemde oldukça etkili olan Şiî propagandasına karşı, sünnî mezhebe mensup ve sünniliğin yayılmasını gaye edinen bir girişimin varolduğu bilinmektedir.  Selçuklular merkezi eğitim kanalıyla Rafızî ve zararlı dinî akımların bertaraf edilerek, Sünni inanç birliğinin sağlanması ve devletin resmi, siyasal ve dinî ideolojisini ikame edilmesi politikasını gütmüşlerdir. 

       Bütün bunlar devlet destekli olup ilmin yayılması ve Ehl-i sünnet fikrinin güçlenmesi için yapılan işlerdir. Böylece medrese açmak ve ders vermek bireysel faaliyet olmaktan çıkmış; zengin gelirli vakıfları olan sultan ve vezirler tarafından desteklenen kurumsal kişiliği olan müesseseler haline gelmiştir. Medrese anlayışında bir çığır açılmış, sultanlar ve devlet adamlarının önde gelenleri tarafından medrese inşa etmek, medreseyle beraber öğrencilerinin barınma, iaşe ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak geleneği yerleşmiştir. Bunda Nizamiyeler model vazifesi görmüşlerdir. 28 Nizamiyelerden hemen sonra Halife Mustansır, Selahaddin Eyyübi ve Nureddin Zengi aynı yolda yürüyerek Sünni medreseler açmışlar ve Sünni düşüncenin gelişmesine çalışmışlardır. 

     “Nizamiye Medreseleri” olarak anılan bu medreselerin aslında kurulan ilk medreselerin olmadığı, yaklaşık 160 yıl öncesinden medrese varlığından haberdar olunduğu kaynaklarda rastlanılmaktadır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı ilk medresenin nerde, ne zaman, nasıl ve kimin tarafından kurulduğu gibi tartışmalı olan konulara fazla dikkat çekmeyerek, eldeki mevcut değerlendirmelere gidilmesi gerektiğini belirtmeye çalışmaktadır. 

       Nizâmiye Medreseleri’nin bu kurumlarla münasebetini koparmaksızın kuruluşu ile birlikte eğitim-öğretim sisteminde bazı değişiklikler meydana geldi. Nizâmiye Medreseleri bir araştırma ve ihtisas kurumları olmak durumundaydı. Çünkü karşı propaganda için kurulduğu Şiâ görüş ve tezlerine karşı alternatif tez ve fikir üretmek zorundaydı. Bu amaçla orta öğretim cami ve kütüphanelere bırakılırken, yüksek öğretim Nizâmiye Medreselerine verilmiştir. Nizâmiye Medreseleri kurulan ilk medreseler değildir. Yalnız, getirmiş olduğu yeni sistemle ilk medrese olarak kabul edilmişlerdir. 

      İslâm dünyasında, Nizâmülmülk ‘ten önce de medrese adı ile devamlı olmayan bazı müesseseler açılmıştı. Fakat bunların hiçbirisi uzun ömürlü olmamıştı. Ama Nizâmülmülk’ün gayret ve heyecanı medreseler için yeni bir devrin başlangıcı olmuştur. Bu yüzden olsa gerek ki, İslâm dünyasında ilk defa medreselerin Nizâmülmülk ve dolayısıyla Selçuklular tarafından kurulduğu görüşü yaygınlık kazanmıştır. Gerçekten, medreselerin geniş anlamda devlet eliyle kurulması, öğrenim masraflarının devlete ait olması ve medrese teşkilâtının en küçük ayrıntılarına kadar tespiti Selçukluların eseridir. 

       Nizâmiye Medreseleri bir araştırma ve ihtisas kurumları olmak durumundaydı. Çünkü karşı propaganda için kurulduğu Şiâ görüş ve tezlerine karşı alternatif tez ve fikir üretmek zorundaydı. Bu amaçla orta öğretim cami ve kütüphanelere bırakılırken, yüksek öğretim Nizâmiye Medreseleri ‘ne verilmiştir. 

      Selçuklu sultanları Hanefî mezhebine mensup oldukları halde bölge halkının çoğunun Şafiî olması ve Nizâmü’l-Mülk’ün de etkisiyle Şafiî mezhebi devletin daha fazla himayesine mazhar olmuştur. Şafiîler için yaptırılan Bağdat Nizamiye Medresesi hocalar ve öğrencilere mahsus odalar, dershaneler, yatakhaneler, kütüphane ve hamam gibi bölümlerden oluşan bir külliye niteliğindeydi. Nizamülmülk medresenin her türlü ihtiyacını karşılamak için vakıflar kurdu. Medresenin yakınında yaptırdığı çarşı ile birlikte arazi, hamam ve dükkânların gelirlerini müderris ve öğrencilere tahsis etti. 

        Nizamiye Medresesi iki önemli açıdan kendisinden sonra yapılan medreseleri etkilemiştir. Birincisi plan açısından etkilemiştir. Nazımiye’nin açılmasına kadar eğitim camilerde olarak okul yapılmış bina yoktu. Nizamiye okul olarak yapılan, belli bir planı olan ilk bina olmuştur. İkincisi amaçları açısından etkisi olmuştur. Nizamiyeye gelinceye kadar eğitim belli bir amaca dönük olarak yapılmıyordu. Programlı ve amaca dönük eğitim Nizamiye ile başladı. Nizamiye’ de As'arit e (Eşariye) ve Şafi mezheplerinin prensiplerine uygun ve bu prensipleri öğretici eğitim yapılıyordu. 

        Bu medrese sultan Alparslan’ın parası ile yapılmış olmasına rağmen, yapımında gösterdiği gayretler dolayısı ile Nizamülmülk’ün adıyla anılmaya başlanmıştır. Nizamiye Medreseleri kurulurken medresenin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve sürekliliğinin sağlanmasına azami önem verilmiş ve medreseler şehrin en işlek yerlerinde kurulmaya çalışılmıştır. Medreselerin içinde bulundukları vakıfların gelirlerinin yüksek olması, medreselerin devamlılığının sağlanmasına katkı sağlamıştır. Medreseler vakıf geleneğine uygun olarak kurularak, külliyeler içerisinde inşa edilmişlerdir. Medresenin yanında kütüphaneler, müderrislerin ve öğrencilerin kalabilecekleri yerler ve diğer sosyal yapılara yer verilmiştir. 

       Nizâmiyeler ile başlayan sistemli eğitim modeli, daha sonraki dönemde hem İslâm dünyası hem de Avrupa’da kurulan medreseler için örnek teşkil etmiştir. Bugünkü anlamda beş fakültenin ders müfredatını (Siyasal Bilgiler, Edebiyat, İlahiyat, Hukuk ve Fen) birleştiren bu model, daha ziyade dini ve felsefi ağırlıklı bir başlangıç yapmış, bir süre sonra da fen bilimleri müfredata dâhil edilmiştir. Nizâmiyeler’den pek çok önemli âlim de yetişmişti. Örneğin İslâm dünyasının en önemli ilim adamlarından biri olan, kaleme aldığı pek çok eseriyle birçok konuda belirleyici bir rol oynayan İmâm Gazzâli, Nîşâbûr Nizâmiye Medresesi’nde eğitim görmüş, henüz otuz üç yaşındayken Nizâmülmülk tarafından Bağdad Nizamiyeye müderris tayin edilmişti. Daha sonra geri döndüğü Horasan’da bu sefer Nîşâbur’da Nizâmiye Medresesinde görev almış ve öğrenci yetiştirmişti. 

       Nizâmiye Medreselerinin bir diğer önemi de eğitimde sağlamış olduğu eşitlikti. Hiç kuşkusuz Nizâmiyeler, İslâm dünyasında kurulmuş olan ilk medreseler değildi. Devlet adamları tarafından kurulan başka medreseler mevcut olmakla birlikte, bazı önemli âlimler tarafından kurulmuş olan medreseler daha ağırlıktadır. Ancak bu kurumlar, muhtemelen halktan toplanan yardımlarla ayakta kalabilen, medreseden ziyade eğitim faaliyetlerini de içinde barındıran mescit tarzında müesseselerdi. Bu da fakir veya uzak bölgelerden gelen öğrenciler için eğitim imkânını zorlaştıran bir durumdu. Nitekim Nîşâbûr Nizâmiye Medresesinin kuruluşu da bu durumu kanıtlar niteliktedir. Nizâmiyeler ile birlikte, maddî imkânı olmadığı için eğitim alamayan öğrencilere de bu imkân tanınmış oluyordu. Diğer taraftan Nizâmiye Medreselerinde görev alan müderrisler de sosyal ve ekonomik anlamda hak ettikleri seviyeye kavuşmuş oldu. Nitekim Ebû İshâk eş-Şîrâzî’nin Nizâmiye Medresesindeki görevine başlamadan önce, çoğu zaman yiyecek bir şey bulamadığı, görevine uygun kıyafetlerle derslerine gidemediğine dair bilgi de bulunmaktadır. Hatta o, maddî imkânsızlıklar sebebiyle hacca da gidememişti. Bununla birlikte Nizamiyedeki görevine başladıktan sonra tam bir toplum önderi haline gelmiş, birçok olayda belirleyici ve önemli roller üstlenmişti. 

      Nizâmiye medreseleri asırlarca eğitim faaliyetlerini devam ettirmiştir. Meselâ Bağdat Nizâmiye Medresesi yaklaşık dört asır eğitim hizmetine devam etmişti. Bu kurumlarda yetişen insanlar İslâm dünyasında devlet yönetimini, ilmî hayatı ve sosyal yapıyı uzun zaman tesiri altında tuttular. Nizâmiye medreselerinde yetişen âlimlerin düşünceleri hemen hemen İslâm coğrafyasının tamamına yayıldı. Nizâmiye medreseleri mezunları Kuzey Afrika’ya kadar ulaştı ve o bölgede Sünnî düşüncenin yerleşmesini sağladı. Şii, Batini düşüncenin tesir alanı daraldı. Bu bölgelerin sadece düşünce yapısı değil zaman içinde yönetimleri de Nizamiyelerin denetimi altına girdi. Zengiler ve Eyyubiler de Nizâmiye geleneğini sürdürdüler. 

İmam Sübki, İmam Şirâzî ’den naklen diyor ki: “Horasan’a gittim vardığım her şehir veya beldede kadı, müftü veya hatip, öğrencim veya arkadaşımdı”. Nizâmiye medreseleri İslâm birliği davasına hizmet etti. Medreseler İslâm dünyasında yayıldıkça, nispeten standart hale gelmiş olan Sünnî gelenek ve ulemanın, mahalli şartlardan bağımsız olarak halifeye sadakat beslemesini sağladı. Nizâmiye medreseleri Sünnî İslâm’ın yeniden yükseldiği bir çağın başlangıcı olmuştur. Nizâmiye medreseleri ile başlayan büyük girişimle İslâm âlemi bu hayırlı hamlenin, feyizli meyvelerinden uzun zaman istifade etmiş; büyük âlimler, ihlaslı bir kadronun yetişmesine, değerli eserlerin vücuda getirilmesine şahit olmuştur. 


                             Sonuç


Medreseler Şii ve Batinilere karşı ehl-i sünnet düşüncesini korumak amacıyla kurulmuştur. Medreseler sayesinde Sünni İslam düşüncesi gayrisünni unsurlara karşı mutlak bir üstünlük kazanmıştır. Nizâmiye medreseleri Şafi fıkhını esas almak üzere eğitim yapmış olan fıkıh medreseleridir. Medreselerdeki müderris ve talebelerin ihtiyaçlarını karşılamak için zengin vakıflar kurulmuştur. Nizâmiye medreselerinde çağın önde gelen birçok sünni âlim müderris olarak ders vermiştir. Talebe olarak eğitim gören gençler zaman içinde aynı medreselerde müderris olmuştur. Nizamiye medreselerinde büyük sûfiler müderris olarak bulunmuş ve tasavvufun ehl-i sünnet çizgisine girmesini sağlamıştır. Bu sayede İslam toplumunda sıkça görülen tekke medrese çatışması engellenmiştir. Bu medreselerle devletin ihtiyacına göre insan yetiştirilmiştir. Nizâmiye medreselerindeki düşünce sistemi, eğitim programları ve yönetim şekli kendisinden sonraki İslam toplumlarının tamamını etkilemiş ve medreseler için model olmuştur. 

Nizâmülmülk’ün Nizâmiye Medreselerine olan katkısı tartışılmaz olmakla birlikte bu medreseleri tamamen Nizâmülmülk’e mal etmek doğru bir yaklaşım değildir. Nitekim inşa edilmelerine Sultan Alp Arslan’ın izni ile başlanmış olması ve onun ülkenin her tarafına yayılmalarını istemesi gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu sebeple Nizâmiyeler, bir Selçuklu kurumu olarak kabul edilmelidir. Nizâmiyeler, ilmî anlamda büyük bir boşluğu doldurmuştur. İdarî ve askerî anlamda Sünnî dünyanın en önemli temsilcisi olan Selçukluların gerçekleştirmiş oldukları bu eğitim seferberliği, sadece Selçuklular dönemini değil sonrasını da uzun yıllar etkileyecek niteliktedir. Bu etki yüzyıllar boyunca devam etmiş, hatta Osmanlı medrese geleneğine de büyük katkılar sağlamıştır. Nizâmiyeler ’in sadece eğitim alanında değil yeni kurulmuş olan Büyük Selçuklu Devleti’ne idarî anlamda da katkıları tartışılmaz derecede olmuştur. Kısaca Nizâmiyeler, dünyanın her tarafındaki üniversiteler ve üniversitelerde verilen eğitim için bir rol model olarak tarihteki yerini hak etmiş müesseselerdir.


Teşekkür Ederim.

Mihriban KAYA 

İstanbul 2020




                        KAYNAKÇA 



Gelişli, Yücel, On Dokuzuncu Yüzyılda (Osmanlı Devleti’nin), Bağdat ve Yemen Vilayetlerinde Medreselerin      

             Açılma Gerekçelerine İlişkin İki Belge, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 25, Sayı 2, 2005 s. 88 



Piyadeoğlu, Cihan, Nizamiye Medreselerinin Kuruluşu ve Önemi, 2018, s. 128




Kaya, Beytullah, Nizamiye Medreseleri ve Eğitim Geleneği, Çekmece  İZÜ Sosyal  Bilimler  Dergisi, Cilt 7: Sayı:14

 2019, s.53-54


Ocak, Ahmet, Medrese Geleneği İçinde Nizamiye Medreselerinin Önemi ve İlim Dünyasına Kazandırdığı              Yenilikler, II. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Sempozyumu, Cilt: 1, Konya 2011, s.445



Biçer, Bekir, Kuruluş Devrinde Nizamiye Medreselerinin Müderrisleri, Tarih Okulu Dergisi, 6. Sayı XVI, 2013,  s.267-268



Izgar, Hüseyin, Nizamiye Medresesi ve Tarifi, Eğitim Yönetimi Yayınları, say ı : 4, 1995, s.4-5



Talas, M. Asad, Nizamiye Medresesi ve İslam’da Eğitim Öğretim, çev. Sadık Cihan, Samsun 2020, s.41-42



Ulusoy, Ahmet,  Kuruluşundan 17. Yüzyıla Kadar Osmanlı Medreselerinde Eğitim-Öğretim Faaliyetleri, Konya 2007, s. 17-18 



Göktürk, Türker, İsa Dağ, Nizamiye Medreselerinin Eğitim Öğretimde ki Rolü, Ukrayna 2014, s.461



Bayram, Kayhan, Medrese Geleneğinin Kurumsal Yapısının Günümüze Yansıyan Örnekleri, Siirt Üniversitesi             İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, s. 143-171


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder